Ana içeriğe atla
Görsel
Qusai Al Rifai

Mülteci Kamplarından Yükselen Bir Umut: Qusai Al Rifai

 

Herkese merhaba,

Bugün bu köşede, bir dostumdan bahsedeceğim. Ama onu yalnızca bir “kişi” olarak anmak eksik kalır. Qusai Al Rifai, bir bedene sığmayan bir direnişin, bir sınır kapılarından taşan umudun, insan onurunun ve dayanışmanın sembolüydü.

 

Qusai ile Evrensel Gazetesi’nde yazdığım yıllarda tanıştım. Onun satırlarının arasından sızan çığlıkları, kamplarda yükselen sessiz haykırışları ve kelimelerle kurduğu o ince köprüleri ilk o zaman keşfettim. O köprüler sadece kelimelerle değil, insanlıkla inşa edilmişti.

 

Şam’da, savaşın gölgesinde dünyaya geldi. Daha doğarken osteogenesis imperfecta — yani “cam kemik hastalığı” — onun kaderine işlenmişti. Her an kırılabilecek bir bedenle dünyaya gelmek… Dışarıdan bakıldığında zayıf, korunmaya muhtaç görülen bu bedenin içinde öyle bir ruh saklıydı ki, aslında en güçlü “taşıyıcı” oydu: Umut.

 

2013’te savaşın, bombaların, açlığın ve çaresizliğin büyümesiyle birlikte, Qusai de milyonlarca Suriyeli gibi ülkesini terk etmek zorunda kaldı. İnsanlar “göç” kelimesini öylesine söylüyor. Oysa bu kelimenin ardında ne vedalar, ne kayıplar, ne yitirilen çocukluklar ve ne hayaller gizli…

 

Qusai, Yunanistan’a vardığında onu mülteci kamplarının o bildiğimiz gri yüzü karşıladı: Çamurun içine saplanmış tekerlekli sandalyeler, sırada bekleyen ilaç kutuları, açlığın ve umutsuzluğun keskin kokusu… Ama o her sabah gözlerini “bugün de ayaktayım” diyerek açtı.

 

2015’te Hollanda’ya geçebilmek için başlatılan kampanya, dünyanın dört bir yanından vicdan sahibi binlerce insanı harekete geçirdi. O artık yalnızca kendi yolculuğunu değil, bütün “görünmeyen” insanların sesini taşır olmuştu.

 

Qusai yalnızca bir mülteci değil, uluslararası insan haklarının yaşayan bir temsilcisiydi. Hukuken, 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Protokolü’ne göre, zulüm gören veya zulüm tehlikesi altında olan her insan, başka bir ülkeden sığınma talep etme hakkına sahiptir. Ancak bizler, çoğu zaman kâğıt üzerinde kalan bu hakları, onun gibi mücadele eden insanların yaşamlarında gerçek kılmayı başaramadık.

 

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de (AİHS) açıkça ifade eder: “Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı veya onur kırıcı muameleye maruz bırakılamaz.” Ama kamplardaki o tel örgüler, çamur içindeki çadırlar, yetersiz sağlık hizmetleri, aslında “insanlık onurunun” nasıl ayaklar altına alındığını gösterir.

 

Qusai, Hollanda’ya ulaştığında “Ben buradayım!” dedi. Ama bu haykırış yalnızca kendi sesi değildi. O, her gün sınır kapılarında “geri gönderme” kararlarıyla karşılaşan, Akdeniz’in dalgalarında kaybolan, kamplarda doğan ve ölen tüm görünmez hayatların birleşik çığlığıydı.

 

O, yalnızca bir yaşam mücadelesi vermedi; aynı zamanda engelli bireylerin hakları için de ses oldu. Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi, engelli bireylerin bağımsız yaşama ve topluma tam katılım hakkını güvence altına alır. Ama ne yazık ki, engelli mülteciler, iki kat daha fazla görünmez kılınır: Hem göçmen hem de engelli…

 

Qusai, sosyal medyada kitaplardan, bilimden, felsefeden bahsederken bile aslında hep aynı şeyi söylüyordu: “Ben de insanım, senin kadar değerliyim.” O, yaşamı boyunca hak ettiği temel insan haklarını almak için savaşan bir “yaşayan beyanname” gibiydi.

Ve bir gün, o acı haber geldi. Çevrimiçi topluluklardan yayılan derin bir sessizlik… Ardından gelen yüzlerce, binlerce yas dolu mesaj…

 

Qusai bize en kırılgan görünen bedenlerin ardında nasıl dev bir yürek saklı olabileceğini, insan onurunun ve yaşam hakkının ne kadar kutsal olduğunu gösterdi. O, yalnızca bir hikâye değil, bir çağrı, bir meşale, bir vicdan pusulasıdır.

 

Ben onunla aynı çağda yaşadığım, kaleminin dokunduğu kelimelere tanıklık edebildiğim için minnettarım. Onun hikâyesi, Avrupa’nın sınırlarında donarak ölen, denizlerde kaybolan, kamplarda büyüyen ve umudunu kaybetmeyen herkesin hikâyesiyle birleşiyor.

 

Hoşça kal sevgili Qusai… Artık sen bir isim değil, bir ülke değil, bir sınır değil… Sen, tüm dünyanın vicdanında yankılanan evrensel bir insanlık şarkısısın.


Elif Gamze Bozo

 

Elif Gamze Bozo kimdir?


Engelli hakları savunucusu, gazeteci, Özgür Yurttaş Haber’in genel yayın yönetmeni.

Elif Gamze Bozo, engelli bireylerin yaşam mücadelesini görünür kılmak için uzun yıllardır gazetecilik yapan bir hak savunucusudur. Cam kemik hastalığıyla dünyaya gelen Bozo, Evrensel ve Hayat TV’de başladığı gazetecilik yolculuğunu Özgür Yurttaş Haber’in genel yayın yönetmeni olarak sürdürüyor. Şiir, resim, fotoğraf ve edebiyat alanındaki üretimleriyle de tanınan Bozo, haberi bir mücadele aracı olarak gören gazetecilerden.

Elif Gamze Bozo, belirli aralıklarla göçmen ve engelli mültecilerin yaşam mücadelelerine dair yazılarıyla PangeaKolektif’in sitesinde yer almaya devam edecek. Aramıza hoş geldin Elif.