Ana içeriğe atla
Görsel
Stop N Delay yazısının T harfi İsviçre bayrağı ile ifade edilirken üstünde swiss altında da made yazılı ki N harfiyle birlikte made in swiss olmuş oluyor. en altında mülteci hakları insan hakklarıdır yazılı.

Stop N Delay: Belirsizliğe Karşı Mültecilerin Kolektif Direnişi

İsviçre’nin iltica sisteminde yıllarca süren bekleyişlerin yarattığı insanlık dışı sonuçlara karşı, doğrudan bu sorunu yaşayan mülteciler tarafından bir inisiyatif kuruldu: Stop N Delay. Bu inisiyatif, yalnızca mağduriyetleri görünür kılmakla kalmıyor; aynı zamanda mücadelenin öznesi olarak süreci dönüştürmeyi hedefliyor.
 

Mülteciler yalnız değil: Örgütlü, kararlı ve birlikte

2025 yılının Ocak ayı sonlarında, PangeaKolektif’in mülteci ağı içinde yürütülen tartışmalarla ortaya çıkan Stop N Delay, uzun süredir iltica başvurusunun sonucunu bekleyen arkadaşların yaşadıkları sorunları tartışmaya açmasıyla şekillendi. Katılımcı toplantılarla ortaklaştıkları manifestoyu 19 Şubat’ta son haline getirerek kamuoyuna duyurdular.

İsviçre iltica sisteminin sadece başvuruların içeriğiyle değil, belirsizliğe dönüşen bekletilme süreleriyle de insan haklarını ihlal ettiğine dikkat çeken inisiyatif, bu durumu açıkça "psikolojik işkence" olarak tanımlıyor.

Öz inisiyatif ve kolektif karar alma

Stop N Delay, PangeaKolektif tarafından yürütülen çalışma ile bir öz inisiyatif olarak doğdu. Ancak tüm kararlar doğrudan katılım ve yatay örgütlenme ilkesiyle alınmakta. İnisiyatifin öznesi, doğrudan bu süreçte mağdur edilen mültecilerin kendileridir.

Destek Büyüyor ve Mülteciler Meclisine Sesimizi Taşıyacağız

İnisiyatif şu anda Droit de Rester, Solidarités sans frontières ve Migration Solidarity Network gibi önemli kurumların desteğini almış durumda. Diğer birçok kurumla da destek görüşmeleri devam ediyor.

Ayrıca PangeaKolektif'ten bir üyemizin İsviçre Mülteciler Meclisinin yıllık oturumu öncesi oturum statüleri komisyonunda çalışmalara katılması ile Stop N Delay tarafından belirlenene sorun ve taleplerin mecliste dillendirilmesi de mümkün olacak.

Sorun sadece beklemek değil

Stop N Delay, iltica başvurularının daha “hızlı” sonuçlanmasını değil, süreçlerin adil, insanca ve makul süreler içinde yürütülmesini talep ediyor. Bugün birçok mülteci dosyalarının 2, 3, hatta 5 yıl boyunca hiçbir yanıt verilmeden bekletildiğini ifade ediyor. Bu süre boyunca yaşadıkları hak ihlalleri ise ciddi bir toplumsal yara niteliğinde:

  • Kamplarda zorla, saati 1,5 franka çalıştırılarak kölece emek sömürüsüne maruz kalmak
  • Şehir merkezlerinden uzak, toplu taşımaya dahi erişimin olmadığı tecrit koşullarında yaşamak
  • N kimliği nedeniyle çalışamamak, eğitim alamamak, mesleki yeterliliklerini kullanamamak, sağlık hizmetine sınırlı erişim
  • Aile birleşiminin engellenmesiyle çocuklarından ayrı kalmak
  • 3-4 kişinin kaldığı 5 m² odalarda insanlık dışı koşullarda yaşamak
  • 10 frank günlük harçlıkla yaşamak zorunda bırakılmak
  • Dil kurslarının yüzeysel kalması ve entegrasyon adı altında görünmezliğe itilme
  • Tüm bunlara eşlik eden yoğun psikolojik çöküntü ve buna rağmen destek almaya yönelik hiçbir mekanizmanın sunulmaması

Bu çıkmaz sadece mültecileri değil, toplumu da etkiliyor

Stop N Delay’a göre bu çıkmaz sadece ilticacılara değil, toplumun tamamına zarar veriyor. Görünmezleştirilen her birey, ortak yaşamın saygıya ve eşitliğe dayalı değerlerini zedeliyor. Bu nedenle Stop N Delay’ın dile getirdiği sorunlar ve talepler, herkesin sorumluluğudur.

Destek çağrısı

Stop N Delay, destek vermek isteyen kurumları ve örgütleri doğrudan iletişime geçmeye davet ediyor. Aynı zamanda benzer koşullarda yaşayan mültecilere de açık bir çağrıları var: “Yalnız değilsin, gel birlikte sesimizi yüksel telim. Beklemekten, yok sayılmaktan, dışlanmaktan değil; değişimin öznesi olmaktan yana ol.”

İletişim ve Takip

📲 Instagram/stop.ndelay 

E-mail : stopndelay@gmail.com

Manifestonun Tam Metni

"STOP N DELAY MANİFESTO

Bizler, İsviçre'nin iltica sistemi tarafından belirsizliğe ve tecrit edilmeye mahkûm edilen binlerce insan olarak buradayız. Dosyalarımız, yaşamlarımızın askıya alınması pahasına, SEM’in raflarında bekletilirken, bizler sadece bireysel hikâyelerimizin değil, küresel bir adaletsizliğin mağdurlarıyız. Bizim yaşadığımız, bir "göç krizi" değil, yerinden edilme sorunudur. Kapitalizmin yarattığı eşitsizlikler, emperyalist savaşlar, ekolojik krizler ve baskıcı rejimler bizleri yurtlarımızdan kopardı. Şimdi ise, güvenli bir yaşam arayışımız İsviçre devletinin keyfi politikalarına çarpıyor.

İsviçre, uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınmış sığınma sürecinin adil bir şekilde yürütülmesini sağlamak zorundadır. Ancak SEM’in işleyişi, insanları yıllarca süren bir belirsizliğe mahkûm ederek, yalnızca hukuki yükümlülükleri değil, insan haklarını da ihlal etmektedir. Yasal vaat edilen sürelerin üzerinde, herhangi bir açıklama yapılmadan bekletilmek bir prosedür değil, sistematik bir yıldırma mekanizmasıdır. Bizler, raflarda tozlanan dosya yığınları değiliz. Üzerimize yapıştırılmaya çalışan her türlü kimlikten öte bizler insanız. Varız, yaşıyoruz ve insanca yaşamak istiyoruz.

Bu uzun süre bekletilmeler insan hakkı ihlaline, baskıya ve işkenceye dönüşmektedir. Yıllarca belirsizlik içinde bırakılırken aramızda eşlerinden ve çocuklarından ayrı düşen, ailelerinden uzakta, onlarla ne zaman bir araya gelebileceklerini bilmeden acı çekenler de vardır. Mülteci olarak bizler kamplarda tutulurken, ailelerimiz de baskının yoğun olduğu ülkelerde kaderine terk edilmektedir.

Kantonların veya kamp yönetimlerinin insafına bırakılmış 'entegrasyon' programları, bizleri toplumsal yaşamın parçası olmaktan uzaklaştırmaktadır. Çoğu kampta mülteciler olarak saati 1,5 franka zorla çalıştırılmakta, ağır bir emek sömürüsüne maruz bırakılmaktayız. Gün boyu kamp içi işlerde çalışmak ve başlangıç seviyesinin ötesine geçmeyen dil kurslarına sıkıştırılmak, sistematik bir tecrit politikasıdır. Şehirden uzakta, kısıtlı bütçelerle bekletildiğimiz mülteci kamplarında İsviçre'deki yaşama dahil olmamız engellenmekte, market alışverişine bile zor erişim sağlanmaktadır. Entegrasyon programları adı altında geçen bu uygulamalar gerçek bir entegrasyonu değil; görünmezliği dayatmaktadır.

Çalışmak istiyoruz ancak çalışma hakkımız kağıt üzerinde kalıyor. Ülkemizde edindiğimiz diplomalarımızı, mesleklerimizi değerlendirmek istiyoruz ancak akademik ve mesleki formasyonlarımızı tamamlamamız engelleniyor. Bekleme sürecinde olduğumuz gerekçesiyle sağlık hizmetlerine erişimimiz, eğitim ve iş hayatına katılımımız kısıtlanıyor. SEM’e, bekleyişimizin ne zaman sonlanacağını sorduğumuzda ise hiçbir yanıt alamıyoruz. Sessizliğe mahkum edilmek, yok sayılmak, hiçleştirilmek, ruhsal çöküntülere sebep olmakta; gerçeklik ile kurduğumuz bağı zedelemekte ve özdeğer algımızın her geçen gün eriyerek yok olmasına sebep olmaktadır.  İntihar eden ya da girişimde bulunan insanlarımız var. Eğer öyle ise bu durumu, sistematik psikolojik işkence, dışında bir biçimde adlandırmak mümkün müdür?

Koşulların düzeltilmesini talep ettiğimizde, bazı kamp yönetimleri tarafından baskıyla karşılaşıyor, sürgün kamplarına gönderilme veya sınır dışı edilme gibi tehditlerle sindirilmeye çalışılıyoruz. Ancak bu tehditlerin yasal bir dayanağı yoktur ve haklarımızı talep etmek iltica sürecimiz üzerinde olumsuz bir etki yaratmaz. “Buraya gelmeyi siz istediniz, itaat edeceksiniz” söylemi ile insanlık onurumuza saldırılmaktadır. Biz burada olduğumuzu, insan olduğumuzu, haklarımız olduğunu haykırıyoruz.

Bunun için taleplerimiz net:

  1. SEM, kendi belirlediği yasal süreler içinde dosyaları sonuçlandırmalıdır. 2019 itibariyle Ulusal sığınma prosedürlerinde genişletilmiş sürecin süresinin yaklaşık 1 yıl olduğu belirtilmektedir.
  2. İnsanları yıllarca süren belirsizliğe mahkûm eden sistem derhal son bulmalıdır.
  3. Bekleme sürecinde karşılaşılan sistematik hak ihlalleri giderilmeli, mültecilerin temel yaşam koşulları güvence altına alınmalıdır.
  4. Mültecileri kapalı kamplarda tecrit eden uygulamalar kaldırılmalıdır. Bekleme süreci, insanların temel haklarını ellerinden alan bir baskı mekanizmasına dönüşmemelidir.
  5. İsviçre devleti, iltica sürecini uluslararası hukuka ve insan onuruna uygun şekilde yürütmelidir.

Pangea Kolektif göçmen özörgütlenmesinin emekleriyle örgütlenmiş StopNDelay inisiyatifi, uzun süre bekletilme uygulamasının etkilediği insanlar tarafından oluşturulmuş bir özörgütlenmedir. Sorunun yalnızca mağduru değil, çözüm için mücadelenin aktörleri olma iddiasıyla bir araya gelinmiştir. Kararlarımızı kolektif olarak almakta, yatay bir örgütlenme modeliyle mücadelemizi sürdürmekteyiz.

StopNDelay, diyalogdan yanadır. Başta SEM olmak üzere ilgili tüm kurumlarla çözüm odaklı bir süreç yürütmek istiyoruz. Ancak muhataplarımız diyalogdan kaçarsa, demokratik haklarımızı sonuna kadar kullanarak sesimizi yükselteceğiz.

Bizim adımıza karar verilmesini reddediyoruz. Kendi geleceğimizi kendimiz belirleyeceğiz! 

Mülteciler olarak bu sorunu yaşayan arkadaşlarımıza çağrımız nettir:

Mağdur olmaktan, beklemekten, yok sayılmaktan ve belirsizlikten sen de sıkıldın biliyoruz. Gel sen aramızda yer al. Ortak amaç ve hedeflerde birleşelim. Birlikte tartışalım birlikte karar alalım. Sorunun sadece mağdurları değil çözümünde öznesi de olalım birlikte. Bu sorunları yaşayanlar olarak birlikte hareket edelim, sesimizi yükseltelim ve haklarımız için mücadele edelim.

Kamuoyuna ve destek vermesini beklediğimiz tüm kurumlara çağrımız nettir: 

Bizlere yönelik bu baskı ve yıldırma politikalarına karşı sessiz kalmayın. Zarar gören sadece mülteciler değil duyarlı insanlar olarak savunduğumuz saygıya, paylaşıma, dayanışmaya dayalı ortak yaşam fikri de zarar gömektedir. Irkçılık ve ayrımcılık beslenirse hepimiz zarar görürüz. İnsan haklarına ve adalete inanan herkesin, mültecilerin temel haklarını savunmak için dayanışma göstermesi gerekmektedir. Bu mücadele yalnızca bizlerin değil, eşitlikten, insan haklarından ve adaletten yana olan herkesin ortak sorumluluğudur.

Yaşasın dayanışma! Yaşasın mücadelemiz!

Belirsizliğe Son Verilsin! Adaletli ve Makul Süreler Uygulansın!

STOP N DELAY"

 

PangeaKolektif