Ana içeriğe atla
Görsel
bayramkaya01

İnsanın Nerede Doğacağı Kendi Tercihi Değildir

Yazan: Bayram Kaya*

Günümüzde Göç olgusu yalnızca ulus ötesi göç veren, göç alan ve transit ülkeleri değil, aynı zamanda insan düşüncesini, sosyal bilimleri ve felsefi düşünceyi de derinden etkileyip dönüştürmektedir. İnsan hareketliliğinin artışı, büyük demografik dönüşümler ve çok çeşitli toplumsal, politik ve ekonomik sonuçlar, benzeri görülmemiş bir ilgiyi göç olgusuna yöneltmiştir.

Göçle ilgili olanlar artık şu gerçekliğin farkındadır. Göç olgusu, sınırlar, vatandaşlık, entegrasyon, kaynaşma, katılım (incorporation – participation) ve ayrımcılık – yabancı düşmanlığı gibi önceden var olan ve bilinen analitik çerçevelere yerleştirilemiyor. Göçler dışsal bir olgu olmaktan çıkmakta içsel bir olgu haline gelmektedir. Bunun temel nedeni göçlerin kitlesel Göç Hareketlerine dönüşmüş olmasıdır. Bu konuda göç veren ülke ile göç alan ülke sıkı sıkıya içsel bağlantılara ve politik ilişkilere sahiptir. Avrupa ve Amerika’nın, Afganistan, Irak, Suriye ve Libya gibi ülkelerdeki iç savaş politikaları, beraberinde kitlesel göçleri getirmiş ve göç olgusu dünyanın içsel bir sorunu halini almıştır. Göçleri tetikleyen olgular ise ekonomik krizler, ülkelerdeki diktatörsel despot yönetimler, savaşlar, iç savaşlar, iklim değişiklikleri ve ekolojik sorunlar gibi köklü ve derin sorunlardır. Kitlesel göç hareketlerinin yarattığı daha büyük göçmen sorunları artık eski politikalarla çözülemez. Göçmenlere, geri dönüşü öngeren veya dayatan politikalar terkedilmeli, tam tersine Göçmenlere yeni bir yaşam kurma hakkı tanınmalıdır. Türkiye ve Pakistan gibi despot yönetimlere sahip ülkelere para vererek, göçmenleri orada tutma politikası sorunları çözmez, sorunları daha da büyütür. Zira Türkiye ve Pakistan gibi despot yönetimler kitlesel göç hareketinden birincil derecede sorumlu olan, hatta çevre ülkelere ve kendi halkına savaş açan, savaştan çıkar sağlayan ülkelerdir.

Bir diğer Avrupa ve Amerika sınırlarına duvar örerek göçlerden kurtulacağını sanıyorlar. Bugün duvar örerek göçleri engellemeyi çalışan Avrupa ve Amerika yakın tarihte göç veren ve göçlerle kurulun ülkelerdir.Duvarlar ancak geçici engeller olabilir. Göç rotaları engellere göre değişecektir. Ayrıca AB’nin Yunanistan’a Göçmenleri engellemesi için verdiği paralar göçmen sorununu çözmüyor. Aksine Yunanistan’ın göçmenleri geri itmesine ve ölmelerine yol açmaktadır. Geride göçmenlerin dönebileceği bir ülke kalmamıştır. Bu insanlar savaşın yaktığı ve yıktığı bir ülkeden kaçmaktadırlar. 

Diğer bir sorun ise Frontex: AB Sınır Güvenliği Örgütü. Frontex engeli yüzünden Göçmenler Akdeniz’de rotalarını tehlikeli yönlere çevirmekteler. Bu yüzden denizler ve sınırlarda ölümler artmaktadır. Çünkü Frontex, insanları değil sınırı koruyor ve insanları geri iterek, şiddet uygulayarak suç işliyor. Bu yüzden her yıl yaklaşık bin göçmen ölüyor. Frontex, insan hakları ihlallerinden sorumludur. Frontex sistemi lağvedilmelidir: Abolish Frontex... Frontex, AB’nin bütçesinden 2022 sonrası planlar için 5,6 milyar Euro’luk ödenek alıyor. Bu paralar da Göçmenlerin Avrupa’da yeni bir yaşam ve yeni bir iş kurmaları için harcanmalıdır. 

Avrupa ve Amerika yönetimleri yeryüzünün değişik noktalarında askeri hareketler yaparken, savaşı yayarken çıkacak kargaşayı ve bu kitlesel göçleri öngerememiş olamazlar. Ama göçlerin kitleselliğini düşünmedikleri, ciddi bir göç krizi yaşadıkları ortada. Bu göçlerin geri dönüşü bu aşamada mümkün değil. Göç sorunu artık Amerika ve Avrupa’nın bir içsel sorunu. Ve bu sorunun daha nerelere uzanacağını kestirmek güç. Göç sorunu tamamen rayından çıkabilir. Konu çok boyutlu olarak tartışılmalıdır. Sorunun en temel nedenlerinden birisi savaştır. Suriye, Afganistan, Irak ve Libya gibi kitlesel göç veren çok sayıda ülke var. 

Göç Sorununda bir önemli konuda insan ve insan doğasını anlama sorunudur. Sosyal Bilimler bize öğretiyor ki, insan doğası çok farklı. İnsan daima kendi amaçları, istekleri ve arzuları peşinde giden özgürlüğüne aşık bir varlık. Ama İnsan aynı zamanda nerede doğacağına bile kendi karar veremiyor. Bu bir paradoks ama anlaşılmaz değil. İnsan dünyaya gelirken, keyfine göre, kendi seçtiği koşullarda ve kendi tercihi olan bir coğrafyada dünyaya gelmiyor. Tam tersine geçmişin doğrudan doğruya kendisine miras bıraktığı zorunlu koşullarda dünyaya gözünü açıyor. Belirli koşulların ürünü olan insan, o koşulları değiştirme bilincini edinebilir ve koşullarını değiştirir. Ama bu kollektif bir bilince genel bir plana uygun şekilde olmaz. Tam tersine istekler, arzular ve amaçlar çatışır. Göç veren ülkelerde genel durum bunu yansıtır. Her toplumun koşulları ayrı, her toplumun zorunlulukları farklı. Yaşam sürülen coğrafyalar, üzerinde dünyaya gelinen topraklar bir diğerine benzemiyor. Dünya çeşitlerin birliğidir. Üzerinde çok emek verilerek az ürün alınan iklim ile üzerinde emek harcanmaksızın çok ürün alınan iklim ve coğrafyalar birbirinden farklıdır. Ülkelerin sosyal, kültürel, politik durumu ve ruhi şekillenmeleri de birbirinden farklı olmaktadır. ‘’Coğrafya Kaderdir’’ sözü burada anlamını buluyor. Bu durumlar tarihsel olarak göç olgusunu tetikliyor. Mantıksal olarak baktığımızda, ulusal sınırlar yeryüzünde beyaz iplikli bir dikiş gibi sırıtır. Bütün sınırlar göreceli ve geçicidir. Sınırlar sadece bu koşullarda vardır. Koşullarla birlikte sınırlarda kalkar.

Bütün bunlardan dolayı insanın tarihi Göç Tarihi olmuştur. Tarihi göç ile kesişmeyen bir toplum bulmak kolay değildir. Bundan dolayı da kimse nerede doğacağını bilemez. İnsanın nerede doğacağı kendi tercihi değildir. Bütün bunların bilincinde olan ve baskı altında yaşayan şair Tevvik fikret ‘Milletim nev-i beşerdir, vatanım ruy-i zemin’ (ulusum -insanlık- insan soyudur, vatanım yeryüzü) diye haykırmıştı.

Frontex lağvedilmeli, sınırlar açılmalıdır. Sınır korumalara harcanan bütçeler mültecilerin özgür ve onurlu yaşamı inşaa edebilmeleri için kullanılmalıdır.

 

*Bayram Kaya: İsviçre'de politik mülteci olarak yaşamını sürdüren ve PangeaKolektif üyesi Bayram Kaya 1 Eylül 1963'te Afyon'da doğdu. 12 Eylül döneminde hapishanede kalırken Anadolu Üniversitindeki eğitimini devam ettirdi. Üniversite yılları boyunca sosyalist basında çalıştı ve siyasal gençlik hareketleri içinde yer aldı. 1992'den itibaren siyasi nedenlerle 14 yıl tekrar tutuklu kaldı. Bu süre içinde tarih ve felsefi alandaki çalışmalara ağırlık verdi. Bir çok yayın organında makaleleri yayınlandı,çeşitli konularda seminerler ve dersler verdi. 'Türk Felsefe Tarihi' ve 'Felsefe Tarihi' kitapları yayımlandı.

** Bu metin 2 Ekim 2021 "Mültecilere Özgür ve Onurlu Yaşam" mitinginde PangeaKolektif adına okunmuştur.