Ana içeriğe atla
Görsel
diyalog yapan üç kişi

“O yaşa kadar biriktirdiğiniz her şey sıfırlanıyor”

“Türkçeyle doğup, Türkçeyle 30 yıl beyninizi dolduruyorsunuz. Sonra bir anda o yıllar boyu aldığınız her şey ise yaramaz oluyor. Dil öyle bir şey iste”


Harun Tak


O, İzmir’den İsviçre’ye uzanan göç yolculuğunda yeni bir dil ve yeni bir kültürle, adeta hayata başka bir yerde yeniden başlayan bir öğretmen. Yirmi yıl Türkiye’de öğretmenlik yaptıktan sonra şimdi Luzern’de stajyer bakıcı olarak çalışıyor. Başka bir ülkede yeni bir başlangıç yapmanın ilk ve en önemli koşulunun dil bilmek olduğu gerçeği bilerek PangeaKolektif’in dil kurslarının ne kadar önemli olduğunu belirtiyor. Hanim`le bu zorlu sürecini konuştuk.
Anlattıkları “yeni bir dil yeni bir insan” sözünün ete kemiğe bürünmüş hali gibi.


" Taş yerinde ağırmış!"

PangeaKolektif: Bize kendinizi tanıtır mısınız?

 

Hanım: Tabi ki; İzmirliyim. Trakya Üniversitesinden mezun oldum. Yirmi yıl ilkokul öğretmenliği yaptım. Kocamın... Pardon o zamanlar sevgilimdi (Gülüşmeler) Sevgilimin politik mülteci olarak İsviçre’ye yerleşmesi sonrasında uzun yıllar İsviçre’ye turist olarak gidip gelmeye başladım. Türkiye'deki emeklilik hakkımı doldurunca erken emeklilik başvurusu yaptım. Çok sevdiğim işimden istifa ettim ve İsviçre’ye yerleştim.

 

PangeaKolektif: Dilin mültecilerin ya da yabancı bir ülkeye bir şekilde yerleşmek ve yaşamak zorunda kalanların üzerinde ne gibi etkileri olduğunu inceliyoruz. Siz ülkenizi terk ettikten sonra öznelde "Dil" konusunda ne gibi zorluklar yaşadınız?

 

Hanım: Taş yerinde ağırmış! 

 

PangeaKolektif: Niye öyle dediniz! Yoksa pişman mısınız geldiğinize?

 

Hanım: Yok yok öyle anlaşılmasın. Benim için de halen bulunduğum sürecin zorlukları çok olsa da güzel yanlarda çok. Sevdiğim insanla birlikte yaşamamın tek bir yolu vardı ve ben şimdi o yoldayım. Bahsettiğim şey; bir şekilde ister ekonomik ister politik isterse benim gibi ailevi nedenlerle kendi ülkenizi terk etmek zorunda kalmanın zorlukları. Ben şimdilerde daha yeni yeni anlamlandırabiliyorum bunu. Oysa yıllar yılı gelip gitmelerimle hem düşünsel hem de pratik olarak kendimi hazırlamaya çalışmıştım. 

 

PangeaKolektif: İyi hazırlanmamışsınız demek ki!
(Gülüşmeler)

 

Hanım: Hayır iyi hazırlandığımı sanıyordum aslında. İzmir`de dil kursuna yazılıp A2 Goethe sertifikasını aldım. İlk ciddi engelimin "Dil" olacağının bilincindeydim. Teoriyle pratik uyuşmazlığı diyelim buna. Kendinizi ne kadar iyi hazırlarsanız hazırlayın bir anda "sıfıra" iniyorsunuz. O yaşa değin biriktirdiğiniz her şey ama her şey sıfıra iniyor. 

 

PangeaKolektif: Biraz açar mısınız? Sıfıra inmekten kastınız?

 

Hanım: Türkçeyle doğup, Türkçeyle 30 yıl beyninizi dolduruyorsunuz. Sonra bir anda o yıllar boyu aldığınız her şey ise yaramaz oluyor. Dil öyle bir şey işte. Bir ağacın bir böceğin adı, kokusu, anlamı sizde Türkçe kayıtlı. İnsan ilişkilerini, kendinizi ifade etmek zorunluluğunuzu falan geçin. Dedim ya bir kokuyu "adlandırmanız" gerekiyor ve sizde sadece Türkçe kayıtlı. Yerine Almanca karşılığını ya da Fransızca karşılığını koymanız gerek. Bunun içinde yeniden bir 30 yıla ihtiyacınız oluyor ya da başka bir deyişle sıfıra iniyorsunuz.

 

PangeaKolektif: Anladım. Bu sıfıra inme hali kendinizi, duygularınızı ifade etmek istediğinizde size neler yaşatıyor?

 

Hanım: Kendinizi ifade edemiyorsunuz! Söyle anlatayım; Her toplumda egoist, önyargılı ya da kötü İnsanlar var. Sizin geldiğiniz toplumda da bunlardan çok var. Ama sizin de bu gibi insanlara karşı kendinizi savunma mekanizmalarınızda gelişmiş durumda. Biri size kötü mü davrandı, farklı imalarda mı bulundu. Şak diye cevabını yapıştırıveriyorsunuz. Ama yeni dilinize hakim olana kadar bu savunma mekanizmanızdan yoksunsunuz. 

 

PangeaKolektif: Sivri dilli olmanız ise yaramıyor anlaşılan!

 

Hanım: "gülüyor"  Ne sivri dili, ezik ezik öylece bakakalıyorsun. İlk yıl sekiz ay burada kursa gittim. Dil seviyemi B2 seviyesine getirdim! Ha şunu da atlatayım; Almanca öğrenmek için en yanlış yer İsviçre. Kursta öğrendiğiniz dil sokakta konuşulan dilden tamamen farklı. Kulak dolgunluğu, öğrendiğinizi kullanma gibi şeylerden mahrum kalıyorsunuz. 
     

Kurs sonrası iş aradım. Temizlik personeli için bile ilk şart iyi almanca bilmek. Büyük bir şans eseri bir okulun "Betreuung" bölümünde "Praktikum" buldum. Okul öncesi veya okulla giden çocukların geldiği bir bakim merkezinde stajyer olarak işe başladım. Almanca seviyem B2 diyordum ya o gün anladım ki daha ben A2 deyim. Çocuklar "İsviçre Almancası" konuşuyor. İş arkadaşlarım ben uyarmasam onlar da aynı dili yani ana dillerini konuşuyor. Bazen işten eve ağlayarak dönüyordum. "Biri bir şey dedi", "biri şunu yaptı", "ben aslında şunu niye demedim". "Niye yardımcı olmuyorlar." Allahtan okulumda anlayışlı ve yardımsever iş arkadaşlarım da var. Onlarla çalışırken kendimi daha rahat ifade edebiliyorum. Ama dedim ya kötülerde var.
"Eğitim sistemimiz dil öğretmemeye yönelik kurgulanmış"

 

PangeaKolektif: Çalışırken nasıl zorluklar yaşanıyor?

 

Hanım: Eğitim sistemine yabancısın, kültüre, dile! Ben her şeyi sil bastan öğrenmeye çalıştım. Allahtan çocuk heryerde çocuk. (gülüyor) Eğitim sistemimizin ne kadar hantal olduğunu buraya gelince daha iyi fark ettim. Bize dil öğretemeyen ya da öğretmek istemeyen bir eğitim aldık. Öğretmenlik yıllarımda elimden geldiğince bu sistemin dışına çıkmaya çalıştım. Çocuklarımı geleceğe hazırlarken mutlu ve bilgili çocuklar yetiştirmeye odaklandım. Ama eksikmiş. Buraya gelince keşke şunu şöyle yapsaydım dediğim şeylerden biri de "Dil" öğretimi. Çocukların sevip yaptığı her şeyi farklı dillerde yapabilirdik. İngilizce İspanyolca Fransızca şarkılar öğrenip oyunlar oynasaydık. Bir tek İngilizce yerine birçok dilin yüze yakın fiilini, ismini, sıfatını bu oyunlar ve şarkılar yardımıyla öğretebilirdim. Dil kullanıldıkça gelişen bir organ! Ve çocuklar aynı anda üç beş dili öğrenebilir. Tabii eğitim sisteminizi çocuklara dil öğretmek üzere inşa ederseniz bunu yapabilirsiniz. Ama bizim sistem "Öğretmemek" üzerine inşa edilmiş.

 

PangeaKolektif: Kıyaslarsanız?

 

Hanım: Kıyaslamak imkânsız. Burada çocuk okul öncesinden yeni dillerde şarkılar oyunlar öğreniyor. Okulda bu giderek günlük yaşamda ihtiyaç duyulacak şeylere odaklanıyor. Bizim ortaokul seviyemize gelene dek çocuk birçok dilde isteklerini ifade edecek düzeyde dil bilgisine sahip oluyor. Burada gördüğüm en temel fark "Öğretiyor" olmaları. Bunun için araç gereçten tut, haftalık, iki üç haftalık okul değiştirmeye kadar giden bir destek var. Ortaokul öğrencisi üç hafta Fransızca konuşulan yere, okula misafir gidiyor. Orada öğrendiği Fransızcayı yerinde yaşayarak, konuşarak pekiştiriyor. Ekonomik koşullarımızın yetersizliğinden kaynaklı değil her şey. Mantalitemiz yanlış. Yaklaşımımız yanlış (mis) diyorum.

Bu arada burada eksiklik yetmezlik yanlış yok mu? Var. Buna rağmen öğretebiliyorlar. Burada gördüğüm en temel eksiklik "Katı kuralcılık". Kurallar insanlar için var. Her koşul altında kural kuraldır işletilmeli! Kesinliği ile başım dertte. Çocuklar söz konusu olduğunda kuralların işletilmesinin ne kadar önemli olduğunun bilincindeyim tabii. Yine de "duyguyla" örülü esneklik, çocukların kuralları körü körüne algılamasının önüne geçer diye düşünenlerdenim. Bu konuya dalarsak çıkamayız onu da söyleyeyim.( Gülüşmeler)

 

PangeaKolektif: Peki yeniden dil zorluklarına dönersek.

 

Hanım: İletişimin Allahtan %60 i mimikler ve durumdan oluşuyor. Bunun üzerine %15 kelimeleri koyunca kem küm edecek derecede bir dil bilginiz, birikiminiz oluyor. Ama toplumsal yaşam içinde o dile hakim olmak bambaşka bir iş. İki yıldır Almanca öğrenmeye çalışıyorum. Bazen kendime olan güvenimi kaybettiğim anlarım bile oldu. Konuşmayı seven, kırıp dökerek de olsa kendini anlatan arkadaşlarım benden çok daha hızlı dil öğrendiler. Benim bir handikapim da "Doğru ve düzgün" cümleler kurma hastalığım. Yabancı dil öğreneceklere tavsiyem "sallayın" "rahat olun" dur. Ben bunları yapamadığım için daha çok zorlanıyorum. Sanırım burada ki yaşamım boyunca da zorlanacağım. O yüzden dedim "taş yerinde ağır" diye. On yıllardır burada yaşayan insanlarımızı görüyorum bazen, burada üniversite okumuş olanlar bile hala "yabancı" olarak adlandırılmaya, öyle davranılmaya devam ediliyor. Bu yüzden "Entegrasyon" dedikleri şeyin aslında hem bizler için hem de onlar için farklı anlamları var. Bizi "biz" olarak değil "kendilerine dönüşmüş biri" olarak içlerine almak istiyorlar. Oysa bizler de yaşadık, ürettik, deneyimledik. Ortak insani değerleri bizlerde kendimizce yaşamımıza uyguladık. Bir tek "dil" farkı sizi bu dünya üzerinde "yabancı" kılmamalı.

 

PangeaKolektif: Teşekkürler, başkaca değineceğiniz şeyler varsa son olarak onları alalım.

 

Hanım: Ben teşekkür ederim. Dünya üzerinde "yabancı" söyleminin olmadığı. Her insanin insanca yaşama dünyanın her yerinde kolayca ulaşabildiği günlere ulaşma dileğimle. Pangea ailesine selamlar.

 

PangeaKolektif: Tekrardan teşekkürler. İyi dilekleriniz için de.