Ana içeriğe atla
Görsel
Göçmen kadınlar topluluğu

Göçmen Kadınım Ama Ne Kadar Özgürleşiyorum?

Yazan : Bülent Kaya, Siyaset Bilimci ve Araştırmacı


Göçmen kadın algısı uzun yıllar sadece eşlerine kavuşan bir eş veya anne şeklindeydi. 60’lı ve 70’li yılların göç hareketlerinden miras kalan bu algı, günümüzde göçmen kadın gerçekliğini pek yansıtmıyor. Göçmenlerin yaklaşık yarısını artık kadınlar oluşturmakta.

İsviçre’de erkek göçmenlerin kadın göçmenlere göre yüzdelik oranı 3-4 nokta daha fazla da olsa, bu oranın her yıl gittikçe biraz daha azaldığı gözlenmektedir. Birçok kadın ya tek başına ya da eşiyle birlikte, başka bir ülkeye sosyo-ekonomik durumlarını iyileştirmek için göç ediyorlar. Bulgular, göç hareketlerinin ve sonuçlarının artık ciddi bir şekilde “cinsiyet” karakteri kazandığına işaret etmekte.

 

www.haberpodium.ch

İster kadın ister erkek için göç olgusunu, sadece bir “travma”, “sosyal acı” veya “kültürel farklılıklar arasına sıkışıp kalmak” olarak algılayan sosyo-psikolojik negatif yaklaşımla açıklamak elbette çok eksik kalacaktır. Göç ortamında özgürleşmenin göçmen kadınlar için ne ifade ettiği göç araştırmacılarının -özellikle feministlerin- uzun süreden beri ilgi alanını oluşturmaktadır. Özgürleşmenin tanımı üzerine elbette çok tartışılır. Burada vurgulanmak istenen, her bireyin kendi yaşantısının yönünü kendisinin belirlemesi olanağına ve yetisine sahip olup olmama olgusudur. Cevabı aranan soru somut olarak şu; göç, göçmen kadınların sosyo-ekonomik durumlarında somut bir iyileşme neden oluyor mu?

Göç ve kadın özgürleşmesi

Göçün kadın özgürleşmesine etkisini bilimsel çalışmaların gündemine getiren ilk araştırmacı Türkiye’den Avrupa’ya göç üzerine yaptığı çalışmaları ile uluslararası boyutta üne kavuşan Nermin Abadan-Unat’tır.

1977 yılında yayımlanan “Göçün Türk Kadınlarının Özgürleşmesi veya Sözde-Özgürleşmesi üzerine etkileri” başlıklı makalesinde Abadan-Unat, göç araştırmacılarını hala meşgul eden göçün dinamiği, devingenliğin cinsler üzerine etkileri ve özgürleşme kavramının göç ortamında anlamı gibi konulara kafa yormaktadır.

 

www.haberpodium.ch

Göçmen kadının göç ortamında özgürleşme olayını Abadan-Unat, 1970’li yılların modernlik algısı üzerine kurduğu verilerle açıklamaya çalışıyordu. Bu yüzden ataerkil geniş aile yapısından çekirdek aile yapısına geçiş, kadının iş dünyasına katılımı, aile içinde daha eşitlikçi bir paylaşım rolüne sahip olup olmama, tüketim eksenli davranış, dinsel ve geleneksel pratiklerden uzaklaşıp uzaklaşmama gibi değişkenleri ölçü olarak almıştı. Abadan-Unat araştırmasında, 1960’lı ve 70’li yıllarda Anadolu’dan gelip Alman fabrikalarında çalışan göçmen kadınların özgürleşme süreçlerinde – ekonomik bağımsızlık, aile içi rolün yeniden tanımlanması ve oy verme davranışında erkekten bağımsız hareket etme anlamında- göreceli bir ilerlemenin sağlandığını belirtmekte. Abadan-Unat makalesinin sonuç bölümünde, sanayi islerinde çalışan eğitim düzeyi düşük kadınların genellikle tekrara dayalı monoton işleri yapıyor olmaları onların “gerçekten” özgürleşmeleri için yeterli koşulları sağlamadığına vurgu yapıyor ve bu durumda olan kadınların “sözde özgürleşme”lerinden söz ediyor.

Türkiyeli göçmen kadınların özgürleşmesi

Mirdal ve Küçükyıldız, Abadan-Unat’ın bu makalesinde kullandığı sekiz değişkeni Danimarka’da toplam 64 Türkiyeli Kadınla 1980, 2000 ve 2010 yıllarında yapılan görüşmelerle karşılattırarak test ediyorlar. Aşağıdaki tablodan da anlaşılacağı gibi sonuçlar dini faaliyetlerde azalma kriteri hariç diğer bütün kriterler konusunda belli bir özgürleşmenin yaşandığını göstermektedir.  Ayrıca, araştırmaya katılan kadınlar küçümsenemeyecek bir şekilde daha yüksek bir sosyoekonomik konuma ve daha iyi yaşam koşullarına sahip oldukları düşüncesindeler.

Tablo 1: Abadan-Unat kriterlerine göre Danimarka’da Türkiyeli göçmen kadınların özgürleşmesi

www.haberpodium.ch

Kaynak: Mirdal ve Küçükyıldız (2015)

Değişen modernlik algısı ve empowerment

2000’li yılların başında özellikle Anglosakson feminist araştırmacılar, “göç, göçmen kadınların özgürleşmesine mi yoksa onların “hükmedilmiş” pozisyonlarında tutulmasına mı hizmet ediyor?” sorusunu sorarak özgürleşme konusuna yeniden eğiliyorlar. Soruyu formüle ediş biçimleri, yani göç ortamında göçmen kadının “hükmedilmiş” pozisyonun devam edebileceği veya oluşabileceği olasılığını da hesaba katıyor olmaları, Graeme’nin “göç, kadın özgürleşmesinin hem bir sebebi hem de bir sonucu olabilir” tespitine ilginç ve yeni bir boyut katıyor. Ayrıca feminist teorisyenlerin yaptığı teorik tartışmalar, 2000’li yıllarda ki modernlik algısı ile 70’li yıllardaki modernlik algısı arasında belli bir farklılaşmanın olduğunun ve bu yüzden göç ortamında kadının özgürleşme kriterlerinin de değişebileceğine vurgu yapmaktadırlar.

2000’li yıllardan sonra yapılan uygulamalı çalışmalar konuya özgürleşme konseptinden çok, kapasite güçlendirme veya yetilendirme anlamına gelen empowermentkavramı çerçevesinde yaklaşıyorlar. Empowerment kavramını kullanan bilimsel çalışmalar göçmen kadının sosyo-ekonomik durumuna odaklanıyor ve iyi-oluş empowermenti için sağlık hali, sosyal empowerment için eğitim ve ekonomik empowerment için de kadınların mesleki-iş konumlarını dikkate alıyor.

İsviçre’de göçmen kadınların durumu

www.haberpodium.ch

İsviçre’de ne genel olarak göçmen kadınların ne de özel olarak Türkiyeli kadınların empowermentini ele alan ayrıntılı bir çalışma şu ana kadar maalesef yapılmış değil. Konunun herhangi bir boyutuyla meşgul olan çalışmalar ise kalkış noktasını tanımlanması hayli güç, kullanandan kullanana göre değişen entegrasyon perspektifi oluşturuyor. Bilimsel çalışmaların bu eğiliminde entegrasyon kavramına odaklanmış politik söylemin rolü ebetteki çok büyük. Bu yüzden göçmenlerin göç ortamında özgürleşme veya empowerment teması, siyasi aktörlerin sık sık dillendirildiği, onların ne kadar “entegrasyon kapasitesi”ne (Integration fähig) sahip olduklarına indirgeniyor. Yani göç toplumunun özgürleşme önündeki yapısal engeller (ayrımcılık, diplomaların tanınmaması vb.) bir kenara bırakılarak dikkatler, her göçmenin kendi entegrasyonu için ne kadar bireysel bir çaba içerisinde olup olmadığına çevriliyor.

Empowerment konusunu inceleyen sistematik çalışmaların olmadığı bir durumda, İsviçre’de göçmen kadınların empowermenti konusunda genel bir kanı oluşturmak çok zor. Aşağıdaki bilgiler belki bir eğilim göstergesi olarak anlam ifade edebilir.

İsviçre’de yapılan sağlık anketleri göçmen kadınların kendi sağlık durumlarının subjektif algılamaları İsviçreli kadınların sağlık durumlarını algılamalarına göre daha negatif. Genel sağlık durumunuz nasıl?” sorusuna, 2010 yılında Göç Sağlık Monitoring (GMM II) anketine katılan göçmen kadınların sağlık durumları göçmen erkeklere göre daha kötü. İsviçreli kadınların sadece yüzde 11,5’i sağlık durumlarını “kötü” ya da “çok kötü” olarak değerlendirirken, bu oran Türkiyeli göçmen kadınlarda yüzde 26,3, Sırp kadınlarda yüzde 19,3 ve Kosovalı kadınlarda ise yüzde 15.7dir.

Görüldüğü gibi Türkiyeli göçmen kadınlarda kendisini sağlıklı hissetmeyenlerin oranı diğer göçmen kadınlara göre daha fazla. Aşırı kilo durumunda da ayni durum söz konusu; Somalili göçmen kadınlardan sonra (yüzde 34) kendini kilolu gören ikinci kadın grubu Türkiyeli kadınlar. Her üç Türkiyeli kadından biri kendisini kilolu görmekte (yüzde 32). Bu oran İsviçreli kadınlarda yüzde19,7’dir. Bu sonuçlar bazında istatistiklere konu olan göçmen kadınlardaki      -bunlar arasında Türkiyeliler de var- iyi-oluş, kendini iyi hissetme anlamında belli bir kapasiteye eriştikleri maalesef söylenemez.

Cenevre ve Neuchâtel üniversitelerinin “On the Move” projesi çerçevesinde 2017 yılında yaptıkları bir çalışmanın sonuçları, göçmenlerin ekonomik özgürleşmesi konusu açısından birkaç yeni veri sunmakta. Araştırmaya katılan göçmenlerden yüzde 70’i (kadın erkek ayrımı yapılmadan) İsviçre’deki mesleki konumları İsviçre’ye göç etmeden önceki mesleki durumlarına göre daha ilerde ve daha iyi bir durumda olduklarını ifade ediyorlar. Bu sonucu, İsviçre göç ortamının göçmenlerin büyük çoğunluğunun ekonomik özgürleşmesine ciddi bir katkı sağladığı şeklinde yorumlayabiliriz.

Tabiki bu durumun tersi de mümkün. Nitekim ankete katılanların yüzde 12’si İsviçre’deki mesleki durumlarının göç etmeden önceki mesleki durumlarına göre daha da kötüleştiğini söylüyor. Bu durumdan kadınlar (yüzde 15) erkeklere göre (yüzde 10) daha fazla etkilenmekte. Örneğin Hindistan kökenli göçmenlerde mesleki iyileşmeden en fazla yararlananlar daha çok erkekler, mesleklerinde iyileşme olduğunu söyleyen kadınların oranı yüzde 45’i geçmemekte.

Bu oranlar küçümsenmemeli, tam tersi genellikle kalifiyeli ya da yüksek kalifiyeli göçmenleri ilgilendiriyor olmasından dolayı da son derece ciddiye alınmalıdır. Bu bağlamda, Guggisberg’in 2010 yıllarında malulen emeklilikle ilgili yaptığı araştırmanın bir bulgusunu bu çerçevede değerlendirmek yeridir. Guggisberg, aktif yaşamadan uzaklaştıktan 8 yıl sonra malulen emekli olma oranının göçmenlerde İsviçrelilere göre çok daha fazla olduğunu gözlemliyor. Örneğin İsviçrelilerde yüzde 20 olan bu oran Türkiyeli göçmenlerde (erkek-kadın) yüzde 60’lar düzeyinde. Başka bir deyimle belli nedenlerden dolayı sekiz yıl gibi bir süre işsiz kalan her on Türkiyeli göçmenden altısı malulen emekli oluyor.

 

www.haberpodium.ch

Bu “belli nedenler” arasında, kalifiyeli veya kalifiyesiz çalışan farkı gözetmeden, fiziki sağlık nedenleri ebetteki önemli bir yer tutuyor. Ne var ki, uzun süre işsiz kalma ya da iş piyasasında kendi kapasitesinin çok altında işlerde çalışmak zorunda kalan kalifiyeli göçmenin mutsuzluğunun doğurduğu psikolojik nedenleri de malulen emekliliğe neden olan faktörler arasında saymak gerekir.

Sonuç olarak, kalifiyeli olsun ya da olmasın göçmen kadınların, göç ortamından kaynaklanan birçok faktörün (ayrımcılık, köken ülkeden alınan diplomaların tanınmaması, mesleki eğitime erişmede karşılaştıkları özel engeller vb.) negatif sonuçlarından etkilenme olasılıkları göçmen erkeklere göre çok daha fazla. 2007 yılında yaptığımız bir çalışmada da (Kaya ve Efionayi-Mäder) gözlemlediğimiz gibi, karşılaşılan bu riske karşı koyacak kaynaklara sahip olamama veya var olan kaynakları yeterince değerlendiremeyecek bir durumda olmak göçmen kadınların dezavantajlı duruma düşme olasılığını ciddi bir şekilde artırmaktadır. Bu da ekonomik alandaki kapasite geliştirmelerinin önünde ciddi engel teşkil etmektedir.

Kaynakça
Abadan-Unat, Nermin (1977). “Implication of Migration on Emancipation and Pseudo-Emancipation of Turkish Women”. International Migration Review,11, 31-57.
Graeme, Hugo (2000). “Migration and Women Empowerment.” In Women Empowerment and Demographic Process: Moving Beyond Cairo, ed. Harriet B. Presser and Gita Sen, 287-317. Oxford, U.K.: Oxford University Press.
Guggisberg, Jürg (2010). Personnes issues des immigrations turque et ex-yougoslave dans l’assurance-invalidité. Bureau BASS: Bern.
Kaya Bülent ve Denise Efionayi-Mäder (2007). Grundlagendokument .Migration und Gesundheit. –Entwicklung von Grundlagen zur Berücksichtigung der Migrationsdimension in der Prävention und Gesundheitsförderung. Neuchâtel: SFM.
Mirdal Gretty ve Fatma Küçükyıldız (2015). Fragmented Emancipations – Recomposed identities, içinde Unat-Abadan, Nermin ve Gretty Mirdal, Emancipation in Exile, 115-130. Bilgi University Press: Istanbul.

Kaynak : HABERPODIUM