Ana içeriğe atla
Görsel
LGBTIQ+ mülteci

Velev ki ib*yim

Türkiye’den İsviçre’ye uzanan bir onur, dostluk ve direniş hikâyesi

 

Onur Haftası’na giderken…
Yani tam da bugünlerde, düşüncelerim yıllar öncesine dönüyor.
Yıl 2009, Bursa.
Gençliğin en toy zamanları. Ezberlerle yaşadığım zamanlar. Ta ki bir gün, bir trans kadınla tanışana kadar. Çok güzel bir dostluk kurmuştuk. Bir kafede oturduğumuz bir an geliyor aklıma, birlikte çay içmiştik, sohbet ettik. Sonra polis geldi. Kimlik istedi.  Bana döndü, “Sen de mi ib*sin?” dedi.
Korkmuştum. “Hayır,” dedim.
Oysa şimdi olsa…
“Evet, velev ki ib*yim!” derdim korkmadan.

 

O zamanlar bu sözü bilmiyordum, bilsem de kullanmaya çekinirdim. Şimdi bu söz, bir siper gibi. Bir utanç değil, bir onur cümlesi. LGBTİ+ bireylerin sadece var olmaya çalıştığı bir ülkede, bu cümle direnişin kendisi.

 

Ama şimdi başka bir yerdeyim.
İsviçre’de. Bir sığınmacı gazeteci olarak.
Ülkemde basını, hakikati, insan haklarını savunmak suç sayıldığı için buradayım.

Ve burada da eşcinsel ve trans dostlarım oldu.
Ama bu kez, yalnızca dost değiliz.
Kader ortağıyız aynı zamanda.

Birlikte aynı yemek kuyruğunda bekledik. Aynı kamp odasında sabahladık. Aynı belirsizliğe bakarak sigara yaktık. Türkiye’den, İran’dan, Afganistan’dan, Afrika’nın çeşitli ülkelerinden gelmişlerdi.
Çoğu ülkelerinde sadece “görünür” olduğu için hedef oldu.
Sırf sevdikleri gibi sevdikleri için.

 

Ama sığınmacı olmak, “kurtulmak” değil.

Burada da başka bir yalnızlık var.
İsviçre’nin steril sokaklarında bile, kirli bakışlar dolaşıyor. Kamplarda maruz kaldıkları sözlü taciz, görmezden gelinme, uzun bekleme süreçleri… Bir eşcinsel mültecinin  hikâyesi, sadece bir kaçış değil, aynı zamanda bir yeniden mücadele.
Ve o mücadele hâlâ devam ediyor.

 

Ben bir heteroseksüel erkek olarak, bugün çok net bir yerde duruyorum;
LGBTİ+ bireylerin mücadelesi, insan olma mücadelesidir.
Tıpkı Kürtlerin eşit yurttaşlık mücadelesi gibi, gazetecilerin ifade özgürlüğü mücadelesi gibi.

 

Türkiye’de “aile” adına, “ahlâk” adına konuşan bir iktidar var.
Erdoğan rejimi, LGBTİ+ bireyleri şeytanlaştırmayı, politik malzeme hâline getirmeyi bir devlet politikası olarak sürdürüyor. Yalnız o da değil; Yeniden Refah’ı, Saadet’i, HÜDA-PAR’ı vesairesi… Tüm o sahte muhalif İslamcılar da aynı nefreti büyütüyor.

 

Ve o nefret, sınırları aşarak, buradaki mültecilerin kamp odalarına  kadar ulaşıyor.

Bugün bir kez daha soruyorum kendime;

Polis bana tekrar “Sen de mi ib*nesin?” dese, ne derim?
Hiç düşünmeden;
Evet, velev ki ib*yim!
Velev ki özgür bir dünya hayal ediyorum. Velev ki onların yanındayım.

 

Çünkü burada mesele sadece kimlik değil.
Mesele, onurla yaşamak.
Ve hep birlikte direnmek.

 

Mehmet Murat YILDIRIM